Hazreti Bilâl-i Habeşî'nin sesi gür, çok güzel ve pek tesirliydi. O, ezan okumaya başlayınca, herkes büyük bir aşk ve vecd içinde dinler kendinden geçerdi. Ezan okurken herkesi ağlatırdı. Peygamberimizin (aleyhisselâm) vefâtına kadar müezzinlik yapmıştır. Bilâl-i Habeşî'nin müezzinlikten başka bir vazîfesi de bayram namazlarında “Anaze” denilen mızrağı taşımak ve Peygamberimiz (aleyhisselâm) namaza veya duâya durunca önüne dikmekti.
Mekke-i Mükerreme fethedilip, Kâ'be putlardan temizlenince Peygamberimiz (aleyhisselâm) Bilâl-i Habeşî'ye, Kâ'be'de ilk ezanı okutturdu. Onun tatlı ve gür sesiyle tevhîd sedaları dalga dalga Mekke semâlarında yayıldı. Bunu işiten Eshâb-ı kiram artık küfrün ortadan kaldırıldığını, hakkın gelip bâtılın silindiğini görerek sevinç gözyaşları döktüler.
AYRILIK ACISI
Peygamberimizin vefâtından sonra Bilâl-i Habeşî ayrılık acısına tahammül edemez olmuş, artık bir daha ezan okuyamaz. Resûlullah'a (aleyhisselâm) olan muhabbetiyle her gün yanıp, gözyaşı döker. Sonra da Medine'de kalmaya tahammül edemediği için Şam'a gitmeye karar verir. Hazreti Ebû Bekir kalmasını arzu edince, “Yâ Ebâ Bekir sen beni âzad etmemiş miydin, eğer kendin için âzad etmişsen kalayım, Allah için âzad etmişsen müsaade et gideyim” der. Hazreti Ebû Bekir “İstediğin yere gidebilirsin” diyerek müsâade eder. Böylece Şam'a gidip orada yerleşir. Hazreti Ebû Bekir devrinde orada yapılan savaşlara katılıp cihad eder.
Bilâl-i Habeşî Şam'da bir müddet kaldıktan sonra bir gece rüyasında Peygamber efendimizi (aleyhisselâm) görür. Peygamberimiz, “Beni ziyâret etmeyecek misin Yâ Bilâl” buyurur.
AĞLAYA AĞLAYA EZAN
Hemen Medine yoluna düşer. Medine-i Münevvere'ye gelince doğruca Peygamberimizin kabr-i şerîfine gidip, Ravda-i mutahharaya yüzünü, gözünü sürerek ziyâret eder. Resûlullah (aleyhisselâm) ile geçirdiği günleri hatırlayıp, hasret ve muhabbet gözyaşları dökerek uzun müddet ağlar ağlar ağlar. Bu sırada Peygamber efendimizin torunları Hazreti Hasan ve Hazreti Hüseyin onu görüp boynuna sarılırlar ve bir ezan okuması için çok ısrar ederler. Bilâl-i Habeşî bu ısrara dayanamayarak bir gün sabah namazı vaktinde ezan okumaya başlar. Peygamberimizin (aleyhisselâm) mescidinden Bilâl-i Habeşî'nin sesiyle yükselen ezanı duyan Eshâb-ı kiram yerlerinden fırlayıp, kadın, erkek, çoluk, çocuk hep sokaklara dökülürler. Hepsi Resûlullah (aleyhisselâm) ile yaşadıkları se'âdetli günleri, Bilâl-i Habeşî'nin okuduğu ezan sedalarıyla hatırlayıp ağlaşırlar. Fakat Bilâl-i Habeşî ezanda (Eşhedü enne Muhammeden resûlullah) derken, Peygamber efendimizin (aleyhisselâm) mübârek ismi geçince hüngür hüngür ağlamaya başlar. Ezanı tamamlamak için kendini zorlar, gene gözyaşlarını tutamaz. Böylece ağlaya ağlaya ezanı bitirir. O gün Eshâb-ı kiram sanki Resûlullahın (aleyhisselâm) bulunduğu o güzel günlerden bir gün yaşar. Peygamberimize (aleyhisselâm) olan hasretleri ve derin muhabbetleriyle ağlaşarak, o günleri yâd ederler. Bu ezan Bilâl-i Habeşî'nin okuduğu son ezan olur. Birkaç gün Medine'de kaldıktan sonra Şam'a döner. Fakat yolda çok hastalanıp güçlükle evine gelebilir. Bu hastalıkla ömrünün son günlerini geçirir ve vefât eder.