Türkiye'de uzun yıllardır devam eden terör kılık değiştirerek farklı bir hal aldı. Sadece silahla değil, bu defa seçimle bu işin başına gelmiş kadrolar olarak, finans kaynakları ve her türlü lojistik imkanları da koordineli bir şekilde harekete geçirilmiş görünüyor. Terör bu defa Kandil'den değil, onların şehirde bulunan merkezlerinden (belediye binalarından, yerel ve genel ofislerden)yönetiliyor.
Biri eline aldığı silahla, diğeri siyasi otoriteyle bu ülkeye ihanet ediyor. Siyasi kanattaki bu kişiler ile belediye binalarındaki kadrolar ve dağdaki teröristler aynı mevziden kurşun yağdırıyor. O kişilerin silah naklettiği, belediye araçlarının bunlara lojistik destek sağladığı bir çatışma hali durumu var şuan.
Irak'taki karışıklığın devam etmesi, Suriye'deki belirsizliğin sürmesi bunları harekete geçirmiş durumda. Ortadoğu felakete sürüklenirken, Türkiye’yi de önlerinden çekmek istiyor birileri. Bu coğrafyanın son kalesini de Irak ve Suriye’ye çevirmek istiyorlar. Ama beceremeyecekler…
Türkiye'ye karşı 'işgal girişimi' başlatılmıştır
Irak ve İran sınırlarından başlatılan bu girişim, Türkiye'nin Suriye üzerindeki nüfuzu zayıflarsa aynı şekilde Suriye sınırından da muhtemelen başlatılacaktır. İlçelerdeki farklı yönetim çabaları, giriş-çıkışların kapatılması, dağdan çok şehir savaşları oluşturma çabaları, müdahale edilemeyecek alanlar oluşturma düşünceleri bunun göstergesidir.
Irak sınırlarından gelen tehditten sonra artık İran sınırları da güvenli olmaktan çıktı. Türkiye ile İran'ın Suriye ve bölgenin geneline bakışlarındaki derin ayrılık, Tahran'ın da bu durumdan en azından keyif almasına yol açmıştır. Türkiye, 1950'den bu yana her alanda Batı ile entegre bir ülke iken böyle bir tehditlerle yüzleşiyorsa, Tahran'ın Batı ile yaptığı son anlaşmaya fazla güvenmemesi gerekir.
Açık söylemeliyim ki; bugün Türkiye için en büyük tehditler müttefiklerinden gelmektedir. Mesela kıta Avrupası ülkelerinin yıllardır teröre verdiği gizli destekler, bugünlerde açık desteğe ve Türkiye karşıtı bir saldırganlığa dönüşmüştür.
Bunların ellerine şehitlerimizin kanı bulaştı…
Türkiye bir yandan terörle, bir yandan da iç işgal yapısıyla hesaplaşmak zorunda kalıyor. Çünkü bu cephe, en az terör cephesi kadar tehlikeli bir hal almış durumda. Onlar, terörü son koz olarak Türkiye'ye karşı kullanmakta, bu ülkeyi kurşun yağmuruna tutmaktadır. Onlar, vesayetçi efendileri ve örgütler arasındaki ilişkiler ağı bütün tehlikeyi ortaya koyacak niteliktedir.
Onlarla hesaplaşmadan bu ülke hiçbir zaman özgür, yerli, güçlü olamayacak. Çünkü onlar, bütün kartlarını ayrışmaya, kimlikler çatışmasına ayarlamışlar, bu çatışmadan güç devşirme derdine düşmüşlerdir. Kendilerine ihale edilen şey; şantajla, tehditle iç iktidar yapısını dizayn edip, Türkiye'yi diz çöktürüp vesayetçi efendileri için yönetilebilir alanda tutmaktır.
Terör de, iç işgal de ülkemize karşı başlatılan büyük bir saldırı harekatıdır. Bu yüzden gözlerinizi Kandil kadar, acı şehit haberlerinin geldiği yerler olan bu karargahlara da çevirmeniz lazım. Bu ülkenin yaşadığı her acıda, verdiği her kayıpta, uğradığı her saldırıda bu çevrelerin eli vardır. Onca savaşlar yaşamış, geçmişi hatıralarla dolu olan bu eşsiz vatanın şehitlerinin kanları onların ellerine bulaşmıştır.
Tarihimizden bu yana süre gelen mücadele asla yarıda bırakılamaz…
Ülkemizde son yıllarda bir genişleme, büyüme söz konusu. Birinci Dünya Savaşı'ndan bu yana Anadolu sınırlarına hapsedilen ülkemiz kaderini yenme, bölgeye ve dünyaya açılma, bunu yaparken kendi iç dönüşümünü göz alarak radikal bir biçimde bu yeni eğilimlere uyarlama mücadelesi içine girmiş durumda. Arap Baharı’na öncülük ederek olağanüstü bir sıçrama hamlesi başlattı. Çünkü Arap dünyasındaki her değişim, Türkiye'nin pozisyonunu da güçlendirdi.
Türkiye’nin son yıllarda yükselişe geçmesi “Osmanlı Devleti geri dönüyor” imajı uyandırması üzerine batılı devletler tarafından tehdit olarak algılandı. Önceleri uyarı niteliğinde olan konuşmalar tehditlere dönüştü. Ortada yüzyıldır süre gelen bir hesap var. Türkiye, Kürt sorununu çözmeden, PKK terörünü bitirmeden bu büyük hesabın yürütülemeyeceğini anladı.
Ortada bir enkaz var ve o enkazın altında siz kalacaksınız…
Bu ülke, yüz yıldır ayakta kalma mücadelesi veriyor. Direnci çok yüksek ve fedakarlığı sınırsızdır, ama öfkesi de büyüktür. Sabırlıdır ama kendisine yapılanı asla ama asla unutmaz. Terörü destekleyenleri, insanlarımıza kurşun sıkanları unutmaz.
Kimse umudunu kaybetmesin, Türkiye asla o eski haline sokulamayacak. İçeride ve dışarıda hangi yöntem kullanılırsa kullanılsın, bu ülke geriye döndürülemeyecek. Çok yakında dar çıkar ve iktidar hesabıyla hareket edenlerin yaptıkları anlaşılacak.
Son İstiklal Savaşımızı yapıyoruz. Onca suikast ve darbe teşebbüsüne, onca iftiraya maruz kaldığı halde ay yıldızlı bayrağı en yükseğe dikmek için geceli gündüzlü durmadan çalışan büyük Reis, usta devlet adamını o ilahi güç ve bu millet arkasındayken yıkamayacaksınız…
