Sınav kaygısı ve aile ilişkilerinin rolü

Uzman Dr. Yunus Emre Koçak 10 Şubat 2020 Pazartesi, 11:06

 Sınav kaygısıyla ilgili olarak belki de en ilginç gözlem, yapacağınız ilk gözlemdir. Bu şikayetle doktora başvuran öğrencinin okul başarısı hemen her zaman ya çok yüksek ya da ortalamanın üstündedir. Yani karşınızda ilk bakışta çelişkili görünebilecek bir tablo vardır. Öğrenciyi okul başarısı konusunda hırslı/istekli kılan motivasyon her neyse, şimdi tam tersine sınav başarısını düşüren bir probleme dönüşmüştür. Benim yapım böyle, oldum olası öyledir tarzı açıklamaların çok da düşünülmeden yapıldığını farketmek üzereyizdir. Sınav kaygısıyla ilgili ilk yazıda tedavideki kritik noktanın öğrenci için sınavın nasıl bir anlama büründüğünü çözümlemek olduğunu yazmıştım.

  Konu neredeyse her zaman doğrudan aileyle ilgilidir. Ebeveynler kendi hayatlarında ne kadar mükemmeliyetçi, titiz ise çocuklarına karşı da farkında bile olmadan o ölçüde beklentili davranırlar. Üstelik ebeveynin mükemmeliyetçi tutumu, çocuğun kaygısında anne-baba tutumunun önemini duyduğunda bir probleme de dönüşebilir. Yani ebeveyn kendi payı üzerine düşünmekte ne kadar direniyorsa aslında o ölçüde payı büyük olabilir, gene buna paralel ölçüde çocukta da kaygının şiddeti yüksek olacaktır.

  Ülkemiz kız olduğu için okutulmamış anneler, ailenin parası olmadığından kazandığı halde üniversiteye yollanmamış babalarla doludur. Çok zorlu göç ve yokluk hikayeleriyle büyümüş, ister istemez katılaşmış, bizzat kendi anne babası çok sert ve yargılayıcı anne babaların yetiştirdiği çocuklar genelde lise son sınıfta ben çok gerginim sinyali vermeye başlarlar ve problem su yüzüne çıkar. Konu sıklıkla anne babanın eğitim hayatına, aile öyküsüne, karakter özelliklerine gelip dayanır. Bu noktada bazı anne baba eleştirildiği, saldırıya uğradığı duygusuyla kendisini de çocuğunu da tedaviden çeker. Bazı anne baba ise bu durumu, kendi hayat öyküsü ve davranış kalıplarını gözden geçirme vesilesi haline dönüştürür. Kendi hayatıyla ilgili içinde kalan eksikleri çocuğunun onarmasını uman bir insan, aslında kendi hayat öyküsüyle hesaplaşmak, mümkünse barışmak yerine çocuğundan bir imkansızı istiyor, ben onun kötülüğünü mü istiyorum derken çocuğuna kendi hayallerini dayatıyor olabilir. Bazen başka bir insanın hayali, yaşamak zorunda bırakılırsak bizim kabusumuz haline gelebilir. Anne-baba savunmaya çekilir veya yenilenme yönünde bir fırsat yakalar.

  Öğrenci ise kendisini sık sık yoracak bir ağırlığı sırtından atmak üzeredir. Öğrenci yaşadığı zorlanmayı ne kadar hayatının geneline yayılacak bir bakış açısıyla çözümlerse tedavinin faydası o ölçüde yaygın olacaktır. Sınav anında panik atağı geçirecek, tuvalete sıkışacak veya öncesinde geceler boyu uykusuz kalacak ölçüde kaygılanan bir insan aynı zamanda, öz güven problemleriyle baş etmeye çalışıyor olabilir. Bu durumda sadece eğitim ve iş hayatı değil, insan ilişkileri de çekingenliği nedeniyle sürekli yıpratıcı ve cesaret kırıcı seyredecektir. Yine sınav kaygısını yoğun yaşayan öğrenciler sıklıkla dört dörtlük olmak, mükemmel olmak yönünde içsel bir basınçla uğraşır durur, çok düzenli, çok temiz olmalıdır mesela. İnsanların kendisi hakkındaki yargılarına karşı çok hassastır. Yoğun rekabet olan ortamlarda daha yüksek ders başarısı için dikkat eksikliği ilaçlarının kötüye kullanmını da görürüz. Kişi dikkat eksikliği hastalığı olmasa da bu ilaçlardan reçete edilmesini talep eder. Aslında bu konumdaki öğrenci bir yarış atına dönüşmeyi kabullenmiş, hatta doping yapan bir yarış atı olmak istemektedir. Bu kişinin ömür boyu rahat ve huzuru bir at olmaktan istifa edip tekrar bir insana dönüşmekten geçer elbette. Bu süreci artık bir endüstriye dönüşmüş olan özel eğitim kurumları daha da ateşleyebilir. Özel bir kurumun müşteri devamlılığı sınav başarısına bağlıdır, bazı kurumlarda siz otururken rakipleriniz günde 15 saat çalışıyor tarzı nutuklar atılır durur. Çoğu öğrenci bunların ticari kaygılar içeren yanlış yönlendirmeler olduğunu hisseder, ancak başarı kaygısı yoğun bir öğrenci neden günde 10 saatten fazla ders çalışmadığını düşünüp suçluluk hissi altında ezilebilir, çaresizlikle ders çalışma temposunu tamamen kaybedebilir. Zaten meselenin çelişkili kısmı budur, durum şiddetlendikçe öğrenci ders çalışamaz hale gelir.

  Çözüm yolunda biraz soluklanıp neden bu sorunun yaşandığını iyi anlamak, özellikle önemli bir sınava aylar kaldıysa ilaç tedavisinden yararlanmak önemlidir. Terapi süreçleri nadiren aylar içinde sonuç verir, genelde gerçek faydaları yıllar süren takiplerle ortaya çıkacaktır. Yani tek başına terapi sınava 6 ay kalmış bir öğrenci için uygun bir seçenek değildir, bir çeşit kumardır diyelim. İlaç tedavisi ve terapötik yöntemlerin kombine kullanımı ise aylar içinde yüz güldürücü sonuçlar verir.