Bizim çocuk neden yemek yemiyor?

Uzman Dr. Yunus Emre Koçak 21 Şubat 2020 Cuma, 16:47

Süt kokan bir bebeği gıdısından, tombişlikten kat kat olmuş bileklerinden öpmeyi sevmeyeniniz var mıdır? Bir çocuğun annesinin memesini emerken nasıl da rahatladığına, karşılığında çocuğu emziren annede de bir gevşeme olduğuna hiç dikkat ettiniz mi? Fakat bazen "işler yolunda gitmez". Çocuk ısrarla yemekten kaçınır. Anneyle çocuk arasında gittikçe büyüyen bir gerilim, mücadele başlar. Genellikle meseleye aile büyükleri karışır ve çözmek bir yana daha da derinleştirir, bazen zaten anne sakindir ama babaanne veya anneanne sakin değildir. Anne yıllar süren bir çaresizlik duygusuna sürüklenebilir, çocuk ise yıllar süren bir eziyete yuvarlanmıştır ama çocuğun derdini dinleyen var mıdır? Bazen kendimizi iyi hissetme ihtiyacımız, kendi kaygılarımızı yatıştırma ihtiyacımız çocuğumuzun ihtiyaçlarını algılamamızı engelleyebilir. Mesele aile içinde çözülemiyorsa sıklıkla çocuk doktoruna danışılır, eğer demir-vitamin eksikliği, parazit, hormonal bir hastalık da saptanamazsa ne yapalım annesi yapısı böyle denir, belki takviye gıda önerilir. Gidilen eczanede kalfanın önereceği muhakkak iyi bir balık yağı olacaktır. Genellikle bunlar hiçbir işe yaramaz.

Bebeğin kilolu olması, pek çoğumuz için çocuğun sağlıklı, iyi bakım görmüş bir çocuk olduğuna delalet eder, işler yolundadır kısacası. Tersi durumda ise çocuğun yeterince beslenmediği, hastalanacağı, boyunun uzamayacağı, aptal olacağı, hatta annenin yetersiz ve bencil olduğu şeklinde yorumlanabilir. Çocuğun kilosunu bu tip kaygılarla takip eden bir anne, huzursuz, yorgun ve hırçın olabilir, sorun çözülemediğinde değersizlik duygusuna kapılıp depresif şikayetler de geliştirebilir. Peki sorumuz çocuğun neden yemek yemediği idi, neden anneden bahsetmeye başladık? Bebeğin süte ek olarak katı gıda almaya başladığı sonradan tamamen katı gıdaya geçtiği süreçte temel bakım veren kişi kimse oradan başlamak gerekir söze. Bu klasik olarak annedir, anne çalışıyorsa anneanne, babanne, bakıcı tutumlarını da göz önüne almak gerekir.

10 kilo ağırlığında bir çocuk günde kaç gram et tüketmelidir, ne kadar kalsiyuma veya C vitaminine ihtiyaç duyar, peki bütün gün protein verdik hiç mi karbonhidrat yemesin tarzı sorular kafanızdan geçiyorsa bilin ki çocuğunuz ısrarla uzattığınız kaşığa burun kıvırmak üzeredir. Çocuğun yemekle keyif dolu bir bağ kurmasının önündeki en büyük engel, çocuğa bakan yetişkinlerin kaygıları, titizlenmeleri, çocuğun sadece acıktığında yemek yiyen çok sağlıklı bir birey olduğunu unutmalarıdır. Evet, bu konuda çözüme yönelik en önemli fikir budur, yani yeni doğan bebeğin yepyeni, gıcır gıcır, sıfır kilometre bir varlık olduğunu, kendimizin ise yaşlanıp paslandığımızı unuturuz. Mesela akşam yemeği saati geldiğinde aç olmayan bir yetişkin ne yapar? Saati geldi diye oturup yemek yer, 1-2 saat sonra alışkın olduğu meyve ve çerezleri hiç aç olmasa da tüketir. Sonra yatmadan önce mide yanması için bir ilaç, şeker haplarını, varsa kalp ilaçlarını, daha ileri yaşlarda belki ağrıyan dizleri ve beli için çeşitli ilaçlarını içip yatar. Evet, işin ilginç yanı bir çocuk aç değilse yemek istemeyecektir ve aslında sağlıklı olan budur. Yine bir yetişkin sırf alışkın olduğu için sabah kahvaltı yapabilir ama aç değildir, çoğu çocuk ise sabah uyandığında iştahsız olur ve belki de bu sağlıklı olandır. Yani çocuklarımızdan daha önce doğmuş olmamız onlardan daha sağlıklı beslendiğimiz anlamına gelmiyor. Hatta çoğu yetişkin sağlıksız beslenme alışkanlıklarından ve buna bağlı sağlık sorunlarından muzdariptir. Çok çelişkili bir durumla karşı karşıyayız, çocuğunu canından çok seven bir anne baba, her şeyden çok sevdikleri çocuklarını sistematik olarak hasta etmeye uğraşır, çocuk direnirse boyun eğdirmek için zorlar. Burnunu sıkıp zorla sebze çorbası içirenler mi dersiniz, çocuğa hakaret edenler, küsenler mi? Oturup hırsından ağlayan anneler de dinledim zaman zaman. ''Ne var yani, bir dilim ekmek yese ölür sanki?''

Meselenin en önemli kavşağına geliyoruz, çözüm yönünde bir adım atmak üzereyiz. Evet söyleyelim artık, çocuğunuz gayet sağlıklı, belki de siz çok kaygılısınız. Bu sorunun altında yatan neden çocuğun sağlığıyla ilgili endişeler olabilir, bazen ebeveynin özgüven düşüklüğüdür sorunun kaynağı, çocuğum çelimsizse anneliğim sorgulanıyor olabilir. O zaman hiç istemediğim halde kendi kaygılarımı çocuğumun sağlığından daha fazla önemsemeye başlamış olabilirim.

Çocuğun ısrarla yemek istemediği, annenin veya başka bir büyüğün çocuğun peşinde kaşıkla gezdiği, çocuğa yalvardığı veya kızdığı bir durumu konuşuyoruz. Süreci kaygılarıyla yaşayan kişi nasıl adım adım bu noktaya gelindiğinin farkında değildir genelde. Çocuk katı gıda tüketmeye ilk başladığında dil ve kendini ifade etme yeteneği henüz yeni gelişmeye başlamıştır. Şöyle bir durum hayal edelim, akşam yemeği için sofraya oturun, çorbanın tadına bakın, çorbanın tuzu eksik olsun. Eşinizden tuz isteyin, ancak eşiniz ne dediğinizi anlamasın ve sen bugün yeterince C vitamini almadın diyip önünüze yarım portakal koysun. Siz ben portakal istemedim tuz istiyorum dediğinizde eşiniz biraz da yoğurt ye, şifa olsun benim aşkıma desin. Siz yoğurt ve portakalı reddedince yerinden kalkıp başınıza dikilsin ve zorla sağlıklı gıdayı ağzınıza tıksın. Siz artık her sofraya oturuşta, neredeyse her gün benzer durumlar yaşadığınız için artık yemekten ve sofradan nefret etmeye, mümkünse kaçmaya başlayın. Bu sefer eşiniz arkanızda gezip lütfen şu portakaldan bir dilim ye diye size yalvarmaya başlasın. Hatta bugün bir tas çorbayı bitirirsen sana ayakkabı alırım, istediğin tatile çıkarız falan demeye başlasın. Dikkat edin, 1-Yemekten nefret edersiniz, 2-Artık beslenmek için beslenmiyorsunuz, beslenmeniz başınızdaki kişiyle ilişkinizin bir parçasına haline geldi. Yani onu yemeyerek cezalandırabilirsiniz veya onun istediğini yeme karşılığında başka bir şey talep edebilirsiniz, yemek seçme hakkınız ise sonsuz olur, yemeği yer ve iyi çocuk olursunuz ama istemediğiniz bir şey yapan sahte bir insana dönüşürsünüz. Yani yemekle ilgili direncin ardından, bana makarna yaparsan yerim, bisküvi verirsen yerim, pasta alacaksan bu yemeğin tadına bakayım, sebze istemem, sebze yersem arkadaşımla parkta oynamaya çıkarırsın tarzı pazarlık evresi gelişir. Sağlıklı doğan çocuğun sağlığı yetişkinler eliyle bozulmaktadır. Yine kendimizi çocuğun yerine koyalım, hayatta kalmak için beslendiğimizi artık unuttuk, yemenin temel haz kaynaklarından biri olduğunu da unuttuk, daha doğrusu abur cubur dışında bir yiyecek tüketmekten haz alamaz hale geldik. Anne baba ise ısrarla başladıkları serüvende, yesin de ne yerse yesin noktasına hızla ulaşır.

Özetle çocuğun açlık ve tokluk duygusuna sahip bir varlık olduğunu kabul edebilmek, çocuğun acıkmasına müsaade etmek, bazı sorunları akışına bırakmanın en iyi çözüm olduğunu akılda tutmak gerekir. Eskiden kalabalık ailelerin yanına köye giden çocukların iştahının nasıl da düzeldiğini hatırlamak gerekir. Çocukların yeme davranışını elbette köy havasındaki oksijen düzeltmiyordu. Kalabalık bir sofrada başının çaresine bakmak, yedin yemedin diye peşine düşülmemesi çocukların yeme davranışlarını değiştiriveriyordu. Çocuk sebze yemiyor diye eve kraker, gofret, cips tarzı gıdaları kesinlikle yığmayalım. Çocuklarınızın fit olmasına izin verin, sıkıştırılacak yumuşak tüylü oyuncaklar değil onlar. Çocuklarda dil tat tomurcukları henüz olgunlaşmamıştır, o yüzden çoğumuz ancak büyüdükten sonra patlıcandan, kabaktan keyif alır hale geliriz. Sebzenin tadını çocuğunuz gerçekten tam olarak alamıyor, kapris yapmıyor ve sevmesi çok da mümkün değil.

Çocuğun yemek yiyerek anne babaya bir şeyler bahşettiği köfte+makarna evresinden sonra, yirmili yaşlarla birlikte bu sefer aynı çocuğun kilo problemiyle baş etmeye çalıştığı evreye sıra gelir. Önümüzdeki yazının konusu da küçükken yemeyen bu çocukların yetişkinken neden kilo veremedikleri olsun.