07 Haziran günü yaklaştıkça tartışmalar artıyor, tahminler çeşit çeşit çeşitleniyor. Seçimlere dönük “siyâsal mitingler” yoğun bir şekilde devam ediyor. Siyâsal mitinglerin görkemi, karşı tarafa meydan okumak olarak ta düşünülebilir.
07 Haziranda olacak bu seçim, ülkenin 2013 bahar aylarından bu yana yaşadığı gerginlik ortamının, muhtemelen düne oranla daha çok etkisi altında olacak diye düşünüyorum.
Önceki dönemlerde yapılan seçimleri ele alırsak, yerel seçimler ve cumhurbaşkanlığı seçimleri gerginliklerin en sıcak noktasında, mücadelenin tam ortasında yapılmış, seçmen keskin tercih ortamında hareket etmiştir.
Kutuplaşma belirleyici bir unsur olmaya devam edecek. Bu, belli bir oranda ancak iktidar ve muhalefette dengeleri etkileyebilecek sayıda bir seçmen kitlesinin, son 1,5 yılın gelişmelerini Gezi olaylarını, 17-25 Aralık hadiselerini, yolsuzluk tartışmalarını, çözüm sürecini, başkanlık sistemi tartışmalarını, AK Parti içinde yaşanan gelişmeleri siyaset tartısına koyması demektir.
Nitekim özellikle HDP'nin yaşadığı hareketlenme söz konusu tartının sadece siyasi iktidar açısından değil, muhalefet açısından da devreye gireceğini, belirleyici olacağını gösteriyor.
Nitekim araştırmalar seçimlere ramak kala “düşünen seçmen sayısı”nın hala çok yüksek olduğunu gösteriyor. CHP'den HDP'ye anlamlı bir kayış ihtimaline, HDP'nin buna rağmen barajın tam ucunda durduğuna, AK Parti seçmeni içinde ise yüzde 8-9'luk bir kararsız kitlenin bulunduğuna işaret ediyor.
Muhtemel sonuçlar açısından anlamı ne olabilir bu düşüncelerin?
Her türlü ihtimalin mümkün ve bunların gerçekleşme ihtimallerinin de birbirine çok yakın olması…
Örnekler üzerinden çıkacak olursan HDP yarım puanla baraj altında kalırken, AK Parti ise yüzde 50-51 civarında bir oyla, hakim parti görüntüsünü koruyup, gücünü tazeleyebilir.
Buna karşın HDP yarım puanla barajı geçebilir, AK Parti, birkaç puan eksikle, yüzde 45-46'da kalabilir ve bu kez bırakın gücünü tazelemeyi tek başına iktidar olma imkanından bile uzaklaşabilir.
Bu iki durumu ortaya çıkaracak arasındaki yüzde farkı çok az, ifade ettikleri siyasi fark ise çok büyüktür.
Şöyle de söyleyebilirmiyiz? Yüzde 10'luk barajında etkisiyle büyük oy kaymaları olmadan, yüzde ve seçmen anlamında partiler büyük kayıplar ve büyük kazançlar yaşamadan, iktidar ve muhalefetteki yeni denge arayışlarının öne çıkabileceği, bu çerçevede siyasi dengelerin değişebileceği, en azından yenilebileceği bir durumdayız.
Bu açıdan ilk önemli husus olarak şunu söyleyebiliriz: Belirleyici olan yüzde 10'luk kesim olacaktır. 1,5 yıllık krizler serisinin ciddi olarak etkilediği seçmen dilimi bu yüzde 10'luk kesim olarak karşımıza çıkacaktır. Ancak seçimin son haftasında girdikçe bu kitle üzerinde etkili olacak bir diğer faktörün, istikrar (tek başına iktidar) ile istikrarsızlık (azınlık hükümeti, koalisyon) gibi çağrışım ve ihtimal arasında tercih meselesi olabilir.
İkinci kritik önemli husus ise katılım oranıdır. Seçimlere katılım arttıkça AK Parti'nin, azaldıkça HDP'nin şansı artacaktır. Katılım oranı son genel seçimlerde yüzde 87'in üzerinde, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise yüzde 73 civarındaydı.
Aradaki fark ciddidir…
Siyasette bir hareketlenme olduğu kaçınılmazdır…
Türkiye seçmen açısından, istikrarı önemsemek kadar, yenilenme istikametinde bir dizi arayış ve hesaplaşma dönemine giriyor.
Seçimler açısından şunlarada değinmek gerekir: Gezi'yle birlikte Türkiye'de daha önce başlattıkları darbe sürecinde ise bizim demokrasi birikimimiz, Erdoğan'ın güçlü liderliği sayesinde başarılı olamadılar. Ama Mısır'da 1 yıllık ömrü olan demokrasiyi boğdular. Şimdi ise ipe çekmek istiyorlar.
Mısır'daki darbeye, Mursi'ye verilen idam cezasına bakınca Türkiye'deki seçimler daha ayrı bir önem kazandığı ortada. 7 Haziran'da seçimde, iktidar ya da muhalefeti oylamayacağız. Aynı zamanda Mısır'daki Mursi için oy kullanacağız diye düşünüyorum.
Şimdi Ülkemiz için seferberlik zamanı.
